Geri çekilen
gerillalardan birinin gözlerinin ötesine bakmak…
… Ağır ağır ilerleyen
adımlar!.. Halbuki adımlarının hiç bu kadar öne atılmak istemediği zamanlarına
tanık olmamıştı. Ancak birkaç dakika öncesini hatırlayarak, bunun gerçek
olmayacak kadar acıtıcı olmasına anlam verebildi… Adeta tarih ve anıların
istilasına uğramıştı… Her adım aralığının ona böyle bir an yaşatacağını daha
önceleri biri söylemiş olsaydı güler geçer, hatta dalgaya bile alabilirdi…
Tarihin aslında canlı olduğunu biliyordu ama böylesine derinden ve sarsıcı
olabileceğini hiç hayal etmemişti…
Tanıdıklarının
dışında, tanımadığı, sadece adlarını duyup, üzerlerine yazılar okuduğu
kendinden önceki zamanın savaşçıları ona görünüyordu… Elini uzatsa
dokunabilirdi ama bunu yaparsa kaybedeceğinden korktu. Hayret! Halbuki çok
acıtıcıydı…
Nefes
alışverişlerinin yarım olduğunu hissetti. Ama onu da hemen kabul etti… İçinden
‘zor olanın güzel olacağı’ gerçeğini geçirdi… Kendince ‘şimdiye kadarki en zor
zamanım olsa gerek’ dedi ve hiçbir endişeye kapılmadan “ne kadar sürerse sürsün
kabulümsünüz” kelimelerinin ağzından sesli olarak çıktığını fark ederek hafif
irkildi. Zira önündeki arkadaşı onunla konuştuğunu sanıp bu zor, acıtıcı ve bir
o kadar da öğretici olacağına inandığı anları istemeden de olsa bozabilirdi.
Ancak önündeki, arkasındaki ve diğer arkadaşlarının da aynı istila altında
olduğunu aklına getirince irkilmesi fazla sürmedi… Bu düşünce endişelerini
serin bahar rüzgarlarının kanatlarıyla uzaklara taşıdı…
Adeta patikalar,
taşlar, ağaçlar, çiçekler, dağlar dile geliyordu… Ay ışığını daha önce de
binlerce kez görmüştü ama bugün bir başkaydı, daha çok güneşe benziyordu…
Yürüyüş O’na cennette yol alıyormuş hissi verdi. Tüm giden sevdikleriyle
birlikteydi. Yol hiç bitmesin istedi. Mermilerin
gölgesi altında, inançtan doğan cesaretin verdiği gülüşmeler, isyan şarkıları ve
zılgıtlar bir bir ipe dizmişti sanki...
Gülünce gamzeleri
yüzünde güller açtıran Rojinda’yı,
kısacık boyuyla tüm
dünyanın yükünü omuzlamış bir su gibi berrak Dersim’i,
iri cüssesinin
altında gizlediği çocukluğuyla Ekin’i,
utangaç-pembe yanaklı
Ararat’ı,
yaşam enerjisine
hayran olduğu Sorxwin’i,
gönlü darda olunca
karanlık gecelerini aydınlatan Yıldız’ı,
bebek yüzlü, inatçı
mı inatçı Hebun’u,
Botan’a hasret kalan Viyan’ı ve yüzlercesini gördü…
Sadece askeri
komutanı değil hayat komutanı olan Nuda
ve Gülbahar yine en öndeydi…
Ayın şavkının vurduğu
envai çeşit çiçeklerden demet demet sunmak istedi onlara lakin bunu sadece
gözleriyle yapmalıydı. Gecenin bir yarısı gözlerine arı görevi yükledi ve onlar
da kutsallığının değerini bilerek eksiksiz bir şekilde yerine getirdi.
Yolun ilerleyen
bölümlerinde zaman zaman mahcubiyet hissine kapılmasının cevap ararken daha
önce tüm gidenlerine ettiği sitemi hatırladı;
Yağmurlarla bekledim
Öncesi psika payize ile
Sabahın ilk ışığı,
Gecenin zifirisinde,
Sararan ilk yaprakta,
Yine düşen ilk yaprakta,
Adım adım patikalarda,
En zirvede,
Yine derin vadilerdeki uğultuda,
Akan en küçük derenin suları,
Kızaran asma yaprağı,
Çınar ağacının gövdesiyle,
Kızvan ağacının dayanıklı kolları,
Kaya yosunlarının cömertliği,
Sarmaşığın sadakati,
Papatyanın sadeliğiyle…
Göz ve gönüllerinizin değdiği,
İz bırakan tüm her şeyle bekledim!
Yine gelmediniz!..
Duygularının
yarattığı yoğun özlemini anlatan bu dizelerinde mahcubiyet duyacak biz iz
olmadığına karar verdi. Onlar, bu yolu açanlar, işte en önde gidenlerdi!.. Onlar,
ülkesinin her adım toprağına ayak basmış zamanın ruhuyla yarışmış olanlardı.
Başarı ve zaferin yolunu yakınlaştıran, en ödünsüz seven, yollarının aşığıydı… Analarının her daim gururlanacakları
gözbebekleri, tüm bu dağların ev sahipleri, sonsuz nöbetçileriydi…
Başka birçok
düşünceyi de süzgeçten geçirdikten sonra bunun yeni bir sınav olduğuna karar
verdi. Sınavdı zira; bu ne ilk yolculuğu ne de son yolculuğu olacaktı. Yürüdüğü
hedef son durak değil, ancak daha uzun soluklu yürüyüşün başlayacağı ara durak
olabilirdi.
Tüm yolculuk boyunca
anıların eşliği sürdü. Bir yolculuk ancak bu kadar gerçek anlamına
kavuşabilirdi. Ömrünün yarısını verdiği bu dağlarda yağan deli yağmurlar,
dondurucu rüzgarlar yine eşlik etmişti onlara. Çoğu zaman olduğu gibi yine hiç
hissetmemişti. Hatta yara-bere içinde kalmış ayaklarını, ara durağa
vardıklarında ancak fark edebilmişti… Ve o ayaklar; sadece onu değil, tüm
gidenlerinin özlemlerini yüklendiği yüreğini sağlam bir şekilde taşımıştı...
Ancak hasretle
bekleyen yoldaşlarıyla yaptıkları büyük buluşmanın-kucaklaşmanın
hissettirdiklerinin tarifini ise onlar yapabilirdi… Zamanı geldiğinde mutlaka paylaşacaklardır…
Özlenen ateş
etrafında; eski günlerdeki gibi yapılan çember, içi ısıtan gerilla çayı,
meraklı bakışlar, ardı arkası gelmeyen sorular, tüm yorgunluğa rağmen yapılan
espriler ve özgür kahkahalar… ‘Mutluluk bu’ dedirten kareler…
Kısa zamanlı bir
dinlenme, büyük sorumluluklar, zafere kilitlenen adımlar, yeni alanlar ve yeni
yollar…
***
Tarihi dağ gibi
gönülleriyle Güneşin aydınlığında yazan ve yazmaya devam edecek bu kadınlı
erkekli çocukları ‘helal olsun’ diyerek zaten evren yürekli bilge gururlandırdı.
Hem O’na, hem tüm ‘yaşam getirmeye gidenlere’ hem de önünde uzun yolları
olanlara benden de selam olsun!..
19 Haziran 2013
19 Haziran 2013