'Sade insan en seçkin insandır...'

30 Ocak 2021 Cumartesi

Kobanê savaşının geri cephe kahramanlarından Adle Bekir (1)


 

  • BİRCAN YILDIZ
  • KOBANÊ
  • Perşembe, 28 Oca 2021, 09:17 ANF

Adle Bekir, Kobanê’nin Kaniya Kurdan köyünden. 3’ü kız 7’si erkek olmak üzere 10 kardeşler. Anne ve babaları vefat etmiş. Adle Bekir annesinin “Ben öldükten sonra sen Kürdistan devrimcilerinin yanına git, devrim için çalış” şeklinde vasiyeti olduğunu söyleyen Adle, yerine getirdiğini ifade ediyor. “Annemin taziye çadırını kaldırır kaldırmaz devrimcilerin yanına giderek ‘örgütsel çalışmalara katılmak istiyorum, evlenip kendimi eve hapsetmek istemiyorum’ dedim. Onlar da ‘tamam’ dedi.”

Şanslı olduğunu söyleyen Adle, Allah’ın kendisine iki şans bahşettiğine inanıyor. Birincisi; 9 yıldır devrimcilerle birlikte olmak ikincisi ise evlenmemek.

Kısa ve öz bir şekilde kendini anlatan Adle Bekir’le esas konumuza geçiyoruz. Adle Bekir, Kobanê savaşının geri cephe kahramanlarından. Her bir hikayeyi ayrı ayrı dinlemek istiyoruz. Adle, Kobanê hikayelerini tarihe not düşmek isteyen bize ve bizden öncekilere minnettarlığını sunmayı da ihmal etmiyor. Her ne kadar o günleri tekrar tekrar yaşamanın zor olduğunu söylese de anlatmanın da bir görev olduğunun bilincinde Adle.

 

KOBANÊ SALDIRISI…

DAİŞ çetelerinin Kobanê’de ilk iş olarak temel yaşam unsurlarının bulunduğu merkezleri (fırın, değirmen, su deposu vd.) ele geçirdiğini söyleyen Adle, üç koldan saldırıyla şehir savaşının başladığı günü anlatmaya başlıyor.

“Til Şehr, Kaniya Kurda ve Qulbe tarafı olmak üzere üç koldan saldırı başladı. Biz o sırada Heci Reşit Camii’nde YPG ve YPJ savaşçıları için yemek yapıyorduk. Birden bir arkadaş ‘tüpleri kapatın DAİŞ çok yakınımızda’ dedi. Biz de ‘yemeği bitirmeyene kadar olmaz’ dedik. Ağır silahlarla saldırıyorlardı. Bir havan gelip caminin minaresinde patladı. Ona rağmen biz yemeğimizi tamamladık. Ardından eşyalarımızı toparladık ve sınır kapısına yakın bölgeye gittik. Akşam saat 4-5 arasıydı DAİŞ Kobanê’ye girdi.”

GÖÇ YOLLARI…

Kobanê halkının zorunlu olarak Kuzey’e geçtiği günü ‘kara bir gece gibiydi’ şeklinde tanımlayan Adle, vahşi DAİŞ’lilerin ‘Kobanêli kadınları yakalarsak meme uçlarından tespih yapacağız!’ şeklindeki söylemlerinin halk içinde yayıldığını ve korkuya neden olduğunu ifade ediyor. Ona rağmen 6-7 gün sınır hattında bekleyen halk, savaşın ağırlaşmasıyla birlikte Kuzey’e geçiyor. Az sayıda Kobanêli ise sınırın dibinde beklemeye karar veriyor. Adle ve birlikte çalıştığı arkadaşları ilk sınır dibinde kalan halk için yemek yapmaya başlıyor.

Adle, Türk devletinin bir taraftan sınır kapısını açarak halkın çıkmasını sağladığını diğer taraftan ise Til Şehr ve Kaniya Kurda tarafından da DAİŞ’lileri Kobanê’ye gönderdiğini söylüyor. Ki o dönemler Türk askerleri ve DAİŞ’lilerin samimi görüntülerinin yanı sıra menfezlerden sınırı nasıl geçtiklerini belgeleyen fotoğraflar basına yansımıştı.

‘SİLAHLAR ÇATILDI, SÖZ VERİLDİ’

Adle devam ediyor: “Erdoğan’ın ‘Kobanê düşecek’ açıklamasına karşı YPJ’li kadın savaşçı Destina, silahını kaldırıp kundağını yere vurdu ‘Kobanê bizim gibi savaşçıları olduğu sürece hiçbir zaman düşmeyecek, şehitlerimize arkamızı dönmeyeceğiz!’ dedi. Gerçekten de öyle oldu. Hiç kimsenin karşısında duramadığı, barbarlığının anlatılamayacağı bir düşmana tek başına karşı koydu, direndi. Suruç halkı da yaşlısı, gencinden çocuğuna kadar “Kobanê’yleyiz” diyerek büyük bir dayanışma gösteriyordu. O şekilde silahlar çatıldı ve Kobanê’nin düşmeyeceği sözü verildi.

‘ÖNDERLİK BİZİ DUYDU, KOBANÊ DÜŞMEYECEK’

Ben bir ara öyle uyumuşum. Rüyamda Önderliği gördüm. Kobanê’ye gelmiş. Biz de 4-5 kadın arkadaşız. Elimizde bir top ip var. Bir türlü yumağı açamıyoruz. Beyaz bir ip yumağı. Önderlik ‘getirin bana ben açayım size’ dedi ve alıp tel tel açtı. Uyandığımda arkadaşlara söyledim. Gelip beni öptüler ‘Önderlik de bizi duydu Kobanê düşmeyecek’ dediler. İşte o günün sabahında ne kapı kaldı ne sınır telleri. Kuzey Kürdistan halkı, Önderliğin seferberlik çağrısıyla bir sel gibi Kobanê’ye aktı.

ZOR ZAMANLAR…

Sonrası zaten biz kaldık. Yaralı ve şehitlerin elbiselerini yıkayıp, yemek yapıyorduk. Bazen günde 4-5 torba yaralı ve şehit elbisesi geliyordu. Savaşçılarımızın mevzilerde aç veya susuz kalmasına asla müsaade etmedik. Anlatılması zor şeylerdi. Yanımızdan hatır isteyip ayrılan savaşçıların kısa süre sonra şahadet haberlerini alıyorduk. Heval Evar elinden yaralıydı. “Ben burada duramam, arkadaşlarım hepsi mevzilerde savaşıyor” dedi ve gitti. Bizim “yaralısın, gitme” sözlerimizi duymadı bile. Akşam çetelerin eline geçtiğini duyduk.

Tüm bunlara rağmen moralimizi yüksek tutmaya çalışıyorduk. Akşam işimizi bitirdikten sonra deflerimizi yaralı arkadaşlarımızın yanına gidiyorduk. Zılgıtlar, alkışlar ve şarkılarla onlara moral vermeye çalışıyorduk. Onlar bizden, biz onlardan moral alıyorduk.

4 ŞEHİTLİK YAPTIK!

Savaş süresi boyunca 4 şehitlik yaptık. 3’ü kapının önünde 1’i de Suruç’ta. Binin üzerinde şehidimizi uğurladık. Genç, yaşlı, baba… Tabii sadece Kobanêli değillerdi. Kuzeyli, Doğulu, Güneyli, Efrîn, Halepli vd. hepsi buraya kanlarını döktü. Biz de o kanın o davanın takipçisiyiz.

KADER’İ TÜRK ASKERLERİ ŞEHİT ETTİ

Mesela heval Kader vardı. İstanbul’dan yola çıkmış gelmişti. Türk askerleri tellerin arasından suikast yapıp şehit etti. Gözlerimizle gördük. Gidip şehidimizin cenazesini getirip yıkadık, tabuta koyup ertesi gün ailesine gönderdik.

KANLI SULARI, AĞAÇLARIN KÖKLERİNE DÖKTÜK…

Günlerimiz, yemek-ekmek yamak, çamaşır yıkamak, şehitleri gömmek, yaralılara bakmak, elbiseleri kurutup cephelere ulaştırmanın koşuşturmacasıyla geçiyordu ama bir gün ‘yorulduk’ dediğimizi hatırlamıyorum. Yaralıların kanlı çamaşırlarını yıkadığımız leğenler dolusu suyu ağaçların köklerine döküyor “kahramanların kanı boşa gitmesin, ağaçlarımız onların kanıyla kök salsın toprağa” diyorduk.

Amedli bir savaşçı vardı “Kobanê biz sana borçluyuz” diyordu. Sen niye borçlu olasın heval! Ruhunu verdin zaten. Biz daha hastane kapısından çıkar çıkmaz o savaşçı şehit oldu.

DOKTORLARIMIZ YARALARI SARDI…

Elektrik yok, ekmek yok, su yoktu. Ekmek, yemek, ilaç takviyesi geldi. Doktorlarımız da buradan ayrılmadı kahramanca savaşta yaraları sardılar. Dr. Mehemed Ehmed ve Dr. Welat 4,5 ay boyunca soluksuz çalıştı.

YORULMUYORDUK!

Sabahlara kadar yemek, ekmek yapıyorduk. Sonra çamaşır yıkıyor, yaralılara bakıyorduk. Şehidimiz varsa onu defnediyorduk. Geri dönüyor yine baştan diğer işlere koşturuyorduk. Ama hiç yorulmuyorduk. Mesela savaş boyunca hasta olmadım, sadece bir kere dişim ağrıdı.

FEDA ÇİZGİSİNİN TAKİPÇİSİYİZ

Kobanê’yi ifade etmek ağırdır tabi. Her yerden geldiler, burada şehit oldular. Biz de o çizginin takipçisiyiz. Dökülen kızıl kanın takipçisiyiz. O yıkadığımız kanlı elbiseler, botlar, battaniyelerin üzerinde kalmış insan parçaları, kopmuş eller, tutam tutam saçlar… İşte tüm bunların feda edildiği çizginin takipçisiyiz biz.

Çok insan geldi Kobanê’ye ve şehit düştü. Tüm bu şehitlerin ailelerine baş sağlığı diliyorum. O kahramanlar dava insanlarıydı, cesur ve fedakardılar. Onlarla ne kadar gurur duysalar azdır. Kürt halkının Kobanê şahsında hangi parçadan olursa olsun birbirini sahiplenmesinin mutluluğunu anlatamam. O demirlere başını yaslamış, oradan günlerce ayrılmayan o Kuzey halkının fedakarlığını hiç unutmayacağım.

BORÇLUYUZ

Kobanê küçük bir yerdi. Ancak şehitlerin kanıyla dünyada tanındı. Elimizden ne geliyorsa yaptık. Yine de yeterli değildir. Hala da borçluyuz. Canından parça verenlere, gözünü, kolunu, ayağını verenlere borçluyuz.

TEK İNANDIĞIMIZ KENDİ İRADEMİZ!

Bizim inandığımız kendi gücümüzdü. Şimdi konuşuluyor “Amerikalılar sayesinde” gibi şeyler söyleniyor. Ne alakası var. Bu kadar bedel verilmiş. Amerikalılar bu viranelik, talan, göç ölüm yaşanmadan yapsaydı yapacağını. İnsanları ‘ne evet ne hayır’ durumuna niye getirdiler? Doğru değil bu yaklaşımlar. Biz kendimize güveniyoruz. Kendi gücümüze, kendi birliğimizin gücüne inanıyoruz. Başka kimseye ne güvenimiz ne de inancımız var.

KÜRDÜN İNADI

Düşman ne yaptıysa bizi alt edemedi. Her yer Kobanê oldu ve zafer de bizim oldu. Kaniya Kurda’da DAİŞ’in bayrağını söküp kendimizinkini diktiğimiz gün ne güzel bir gündü. Aslında Erdoğan “Kobanê düştü düşecek” dediği gün biz güçlendik, ayaklandık. Kürtlerin bir sözü var “Kürt sert kafalıdır, inatçıdır” diye. İşte o gün belli oldu. Biz ayaklandık, onlar gerisin geri kaçtı…

https://anfturkce.com/rojava-surIye/kobane-savasinin-geri-cephe-kahramanlarindan-adle-bekir-151369 

Gönderen Bircanyildiz zaman: Cumartesi, Ocak 30, 2021
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Bir Kobanê hikayesi: Aylarca kanlı elbise yıkamak… (2)

 


 
  • BİRCAN YILDIZ
  • KOBANÊ
  • Cuma, 29 Oca 2021, 09:15 ANF
 
Takvim sayfaları bir bir yırtıldı…

13 Eylül 2014. Dünyanın gözünde görünmez olan Kürt, sadece kendi tarihini değil insan olmanın tarihini en iyi bildiği şeyle yazmaya başladı: DİRENİŞ! Orkestra vardı zaten senfoni o gün yazılmaya başlandı. Adı Kobanê’ydi. Kobanê, varlığını ispatlamanın miladı. Yazılmış onlarca hikayesi olan Kobanê, yazılmamış binlerce hikayeye sahip.

Helinceli iki kız kardeşin hikayesi de onlardan sadece biri. Zozan ve Hiwa Kobanê savaşı boyunca Kobanê’den ayrılmadı. Savaş sırasında ve savaştan sonra olmak üzere 9 ay boyunca YPG-YPJ savaşçılarıyla kalarak devrime hizmet etti. Yaralı ve şehitlerin kanlı elbiselerini aylarca yıkadı, çölün ayazında donmuş sularda kanları temizlediler. DAİŞ çetelerinin suikast saldırıları altında asıp-kurutup, cepheye başka bir savaşçıya gönderdiler. Büyük bir gurur ve şevkle yaptılar işlerini. Hiçbir savaşçının aç çatışmaya girmemesi için bildikleri tüm yemekleri yaptılar. Günleri ve geceleri birbirine karıştı. Çok yoruldular, yüzlerce şehit gördüler bir o kadar da yaralı. Ama dizlerinin bağı çözülmedi ikisinin de. Öfkeleri bilendi. Ve savaşın ortasında iki kız kardeş birbirlerine şu sözü verdi: Birimiz şehit düşerse diğeri asla eve geri dönmeyecek! Savaşçılara katılacak!

 

ZOZAN DEVRİMCİLERİ NASIL TANIDIKLARINI ANLATIYOR

Kobanê savaşı başladığında Zozan Mihemed Ali 25, Hiwa Mihemed Ali ise 29 yaşındaydı. Ancak onlar yaşam savaşına Zozan 12 yaşındayken başlamışlardı. Anne ve babalarını yitirmiş beş kız kardeş hayata tutunmuştu. En büyük şansları ‘hevaller’ diye bahsettikleri ve kendi deyimleriyle gözlerinin içi gülen devrimcilermiş. Henüz anne-babası yaşarken gelip giderlermiş ama ‘aklımız ermiyordu’ diyor Zozan o günleri anlatırken. Annesiz-babasız kaldıktan sonraki yıllarda tanımaya-anlamaya başlamışlar Kürt devrimcileri. Ve onlarla çalışmaya başlamışlar. 19 Temmuz Devrimi öncesi rejim güçleri Kürt bölgelerinden çekilmeye başladığında Zozan ve Hiwa öz savunma eğitimlerini tamamlamış, birer öncü olarak Halk Meclisi çalışmalarında yerini almış. “O zaman 40 kadın askeri eğitim de gördük” diyen Zozan’ın o günkü heyecanı hala taşıdığını görmek mümkün.

Kobanê savaşı başladığında 3 ablaları evli ve küçük yaşta çocukları olduğu için Kobanê’den Kuzey’e geçmiş. Zozan ve Hiwa kendi aralarında asla Kobanê’den çıkmayacaklarını kararlaştırmış. Helince köyünde sadece ikisi kalmış. Zozan o günleri “Herkes gitti. Ben ve kızkardeşim Helince köyünde tek başımıza kalmıştık. Arkadaşlara yalnız kaldığımızı söyledik ve bizim yanımıza gelmelerini istedik. Gelip bir akşam yanımızda kaldılar. Biz de onlardan silah istedik birlikte savaşmak için. Onlar bizim şehre, onların yanına gitmemizi ve ihtiyaca göre örgütleyeceklerini söyledi” şeklinde anlatıyor.

Savaşın en önemli görevlerinden biri geri cephe. Zozan ve Hiwa yemek yapma ve yaralıların temizlik ve bakımıyla ilgilenmeye başlıyor.

“Bizim öncelikli işimiz sınır hattına yığılmış halka yemek yapmaktı. Ben ve heval Dilan yemek işiyle ilgileniyorduk. Savaş şiddetlenince tüm cephelere yemek yapmaya başladık. Kız kardeşimle hep yan yanaydık. Sonrasında yaralılar olmaya başlayınca onlara da yemek yaptık” diyen Zozan şöyle devam ediyor:

“Pirinç, bulgur, dolma bazen de köfte yapıyorduk. Tabi savaş yoğunlaşınca iki aya yakın pek yemeğimiz yoktu. Sadece pirinç ve bulgurumuz kalmıştı. Gece ve gündüzümüz bir olmuştu. Gece yarıları gidip ekmek getiriyorduk. Zor şartlardı tabi ama savaşçıları gördükçe moral alıyorduk. Karşılıklıydı tabi ki moral. Yek vücut olmuştuk, umut ve motivasyonu da öyle sağlıyorduk.”

‘GÖZLERİMDE YAŞLAR, KALBİMDE ÖFKEYLE ŞEHİT VE YARALILARIN ÇAMAŞIRLARINI YIKADIM’

Hiva Mihemed Ali, görevini “Benim cephedeki görevim, yaralı arkadaşların elbiselerini yıkama, yaralılara bakma ve yemek yapmaktı” şeklinde özetliyor. Ve dolmuş gözleriyle başlıyor o günleri anlatmaya. Hiwa o günleri tekrar yaşıyormuşçasına ve o kadar sistematik anlattı ki araya hiç girmeyeceğim. Dili de anlatımı da yeterince akıcı:

“Bir gün arkadaşlar yıkamamız için elbise getirdi. Bir gömleği işaret ederek kullanılamayacak halde olduğunu söylediler. Hemen alıp baktım savaşçılardan birinin ağır yaralandığını gösteriyordu. Çünkü elbiseye et parçaları yapışmıştı. Bedenini bu halk için siper eden bu savaşçının elbisesini başka bir savaşçıya devretmek gerektiğini düşündüm. Ve onu gözlerimde yaşlar, kalbimdeki öfkeyle yıkadım, kuruttum ve cepheye savaşçılara gönderdim. Seferberlikti, dört parça Kürdistan’dan yoğun geliş vardı. Mutlaka birinin ihtiyacı olacaktı.

Yaralı veya şehit düşen arkadaşların elbiselerini yıkamak zor işti. Manevi anlamda zordu yani. Mesela bir elbisenin içinde kan birikmişti, ister istemez nasıl bir yara aldığını, savaşçının ne durumda olduğunu, şehit mi yaralı mı olduğunu düşünüyorduk. Bir savaşçının elbisesinin cebinde TEV-DEM’in bayrağı çıktı. Bayrak delik deşik olmuştu. Onu götürüp kendi bulunduğumuz noktaya asacağımı söyleyerek yanıma aldım. Bayrak o kadar yıpranmışsa savaşçı ne durumdaydı!

SAVAŞÇILARIMIZ GÜZEL KOKMALIYDI...

Elbiseler, battaniyeler çok kanlı ve çamurlu olduğu için bir gün önceden suya basıyorduk ki, özellikle kan lekesi kalmasın. Tabi kış gelmiş artık, jilet gibi bir rüzgarın yanı sıra bir taraftan yağmur, ara ara da kar yağıyor. Ben ve Şilan arkadaş bir gün önceden suya bastığımız elbiseler için leğenlerin yanına gittik ki ne görelim battaniyeler, elbiseler buzun altında görünmüyor! Hemen içeri alarak o buz tutmuş elbiseleri önce buzdan kurtardık, sonra da bir leke kalmayana kadar yıkadık! Savaşçılar, kan kokusunu duymasın, kimin olduğunu düşünmesin diye bir kez de çamaşır makinesine atıyorduk. Savaşçılarımız güzel kokmalıydı… Keskin rüzgarla birlikte kar yağışının altında battaniye ve tüm elbiseleri dama çıkarıp seriyorduk.

Bir gün yine elbiseler geldi. Arkadaşlar ikinci kattaki varillerin doldurulması gerektiğini söyledi. İki arkadaşımızın çocukları da vardı. Onlar suikastlerden ötürü gitmek istemedi. Ben dedim ‘şehit düşersem benim bir kardeşim var o da burada cephede zaten’ ben giderim. Gittim varillerin yanına. Ben karnas ile suikast yapıldığını bilmiyorum. Ama kulağımın dibinden vızıltılar duyuyorum. Eğile, sürüne zar zor o gün suyumuzu doldurabildik.

‘YARALILARDAN MORAL ALIYORDUK’

Yemek yaptığımızda özellikle sabahları yaralı arkadaşlar kahvaltılarını almaya gelince moral alıyorduk. Kiminin ayağı, kiminin kolu yoktu. Bazen damdan bize sesleniyorlardı yemek hazır mı değil mi diye. Bazen de biz tencereleri alıp onların oraya gidiyorduk.

Şehir savaşının en öne çıkan yanı yoldaşlık ruhuydu. Çünkü öyle gaz, tüp filan yoktu. Bütün yemeklerimizi ateş üzerinde yapıyorduk. Ayrıca yaralı arkadaşların kendi aralarındaki diyalogları çok güzeldi. Silava diye bir arkadaş vardı tüm yaralıların taklidini yapıyor, kahkahayla gülüyorlardı. Yaraları biraz sağalınca cepheye gidenler oluyordu. Onların o coşkulu hallerini, inançlı hallerini gördükten sonra şehit düştüklerine inanamıyordum.

SENFONİ TAMAMLANDI, ‘KOBANÊ ÖZGÜRLEŞECEK!’ SÖZÜ TUTULDU

Aylar geçmişti, arkadaşların elinde sadece küçük bir yer kalmıştı. O gün söz verdiler “Kobanê özgürleşecek” diye. Gerçekten de kısa bir süre sonra Peyman arkadaş geldi “size müjdem var” dedi. Biz de “Bu halimizde ne müjdesi?” dedik. “Arkadaşlar 7 sokağı özgürleştirdi” deyince mutluluk ve hüznü birlikte yaşadık. İster istemez şehit düşenler geliyor insanın aklına. Keşke onlar da görse bugünleri diyor insan.

O günden sonra gün be gün ilerledi bizimkiler. Artık Kaniya Kurda’ya yetişmişlerdi. Biz yine çamaşır yıkıyoruz, bir arkadaş geldi dedi “Kobanê merkezi özgürleşti” oturup ağladık…

‘O KADAR ŞEHİT VERDİK EV GİTMİŞ KİMİN UMURUNDA!’

Sonra Helince’de çetelerin bizim evimizi patlattığını söylediler. O kadar şehit vermişiz ev kimin umurunda. Ama birçok arkadaşın anısı vardı o evde sadece ona üzüldüm. Şehrin özgürleşmesi sonrası arkadaşlardan tek bir şey istedim “önce şehitliğe gidelim” Kardeşimin oğlu Demhat şehit düşmüştü onun acısı içimde çok tazeydi. Onun mezarını, diğer şehitlerimizi görmeden hiçbir yere gidemezdim. Arkadaşlar bizi şehitliğe götürdü. En son gömülen Şehit Demhat’tı. Uzun bir süre oturduk başında. Ona söylememiz gereken şeyler vardı söyledik. Oradan Helince köyüne geldik. Evimiz tanınmaz haldeydi. Köy de öyle. Tüm anılarımızı çeteler yerle bir etmişti. Bize kalan o anıları yaşatmaktı ondan sonrası… Zaten bir süre biz evimizde kalmadık. Temizledikten sonra yaralı arkadaşları yerleştirdik. Uzun süre onlar kaldı evimizde. Biz arkadaşlarla halk dönene ve onları yerleştirene kadar çalıştık. O gün bugündür hala çalışıyoruz.

BİRİMİZ ŞEHİT DÜŞERSEK...

Ben ve kız kardeşim birbirimize şu sözü vermiştik: Birimiz şehit düşerse diğeri asla eve geri dönmeyecek! Savaşçılara katılacak! Kardeşimle 6 ay boyunca sadece bir gece ayrı yerlerde yattık o zaman da ben zaten sabaha kadar uyuyamadım. Çocukluğumuzdan beri tüm zorlukların içerisinde birlikte mücadele ettik. 

 

https://anfturkce.com/rojava-surIye/bir-kobane-hikayesi-aylarca-kanli-elbise-yikamak-151423 

Gönderen Bircanyildiz zaman: Cumartesi, Ocak 30, 2021
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Popüler Yayınlar

  • Öyle bir yola girdik ki artık bizi durduramazsınız!
    Yalan, haksızlık ve çaresizlikten ibaret, derme çatma yasalarınızla, hapislere doldurup, tank ve panzerlerinizle üzerimize yürüyere...
  • #SûrGünlüğü (1. BÖLÜM)
    Sûr Dimdim Kalesi olacak!     Sur’daki direniş ilk olarak Şehit Berfin arkadaşın da öncülük ettiği 21 Ağustos’ta başlatıldı. Toplam eld...
  • Savaşçı...
      Işığın karanlığa boğulduğ u bir gecede, genç bir savaşçı, gecenin yağmur damlaları ile kirlenen sessizliğinde, kusursuz bir sükunet i...
  • Bir zirve hikayesi…
    Kürdistan… Ülkem… ‘Dağlar denizi’ coğrafyam… Kötülük tanrılarının kara bulutları üzerinden e...
  • #SûrGünlüğü (3. BÖLÜM)
    Direnmeyi miras bıraktılar Çok zorumuza gitse de, cenazeleri alma girişimlerimizin bedelsiz olmayacağı ve yeni kayıpların yaşanabilec...
  • Motosikletli gerilla…
      Önüne bu deniz gibi vadiyi katmış, alelacele yolların tozunu attıran gerilla, Rojavalı Agit. Zira yetişmesi gereken işler çok… ...
  • Hep Yürüyorsun - Şiir: Dilzar Dîlok - Müzik: Mehmûd Berazî - Seslendir...
  • Bir karede iki sade güzel…
    En sevdiğim çiçeklerin başında papatya ve sarmaşık gelir. İkisi de sadelikleriyle beni hep büyülemiştir. Narinlikleri de cabası. Uğur...
  • Beritan'dan Sozdar Goyi'ye direniş geleneği...
    Rojava’nın Cezire Kantonu’ndayım. İlk defa geliyorum Kürdistan’ımızın bu parçasına… Semalarını toz katmanı kaplamış. Bu...
  • Rokette sarmaşık…
    Bu roket geçtiğimiz yıllarda Türk ordusunun Medya Savunma Alanları’nı bombardımanında kullanılmış. Patlamayan roketi ...

Hakkımda

Fotoğrafım
Bircanyildiz
Köyüme ve topraklarıma 25 yıldır hasretim... Bu hasretlik bir gün bitecek biliyorum... Gazeteci olmanın avantajlarını kullanarak zaman zaman köyüme olmasa da Kürdistan topraklarına gidebiliyorum... Bu gezilerdeki duygularımı paylaşmayı seviyorum... Özgürlüğün kıymetini bilenleri ve mücadelesini yürütenleri tanımayı en büyük şansım olarak değerlendiriyorum...
Profilimin tamamını görüntüle

İzleyiciler

Translate

Öne Çıkan Yayın

Elveda Nûjiyan...

Sayfalar

  • Ana Sayfa

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara

Blog listem

  • deftera reş a meral çiçek
    Kadın özgürlük mücadelesini evrenselleştirme olanak ve zorunlulukları - İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde kadın günümüzde olduğu kadar ağır, yoğun ve sistematik bir şiddete maruz kalmamıştır. Kadına yönelik şiddet, en yaygın...
    7 yıl önce
  • YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
    -

Blog Arşivi

  • ▼  2021 (6)
    • ►  Şubat (4)
    • ▼  Ocak (2)
      • Kobanê savaşının geri cephe kahramanlarından Adle ...
      • Bir Kobanê hikayesi: Aylarca kanlı elbise yıkamak…...
  • ►  2020 (5)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Nisan (2)
  • ►  2019 (4)
    • ►  Kasım (1)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Ağustos (2)
  • ►  2017 (1)
    • ►  Mart (1)
  • ►  2016 (5)
    • ►  Eylül (5)
  • ►  2014 (15)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (3)
    • ►  Ocak (5)
Filigran teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.