Newroz;
aydınlığın karanlığa karşı tarihi zaferi...
Milat
öncesine uzanan ateş destanı...
Binlerce
yıl sönmeyen özgürlük yalazı... Mazlum halkların baharı, zalimin kara kışı!
Dağların
başkaldırışı, zengin coğrafyamın çoraklaşmış topraklarının ana nehri...
Hoş
geldin Diriliş Bayramımız.
Seni dağlarda karşılıyor olmak ne güzel...
Şu
an dağın kalbini dinliyorum, gözlerim zirvelerinde... Kalp atışı değil bu! Bir
halkın özgürlüğe yürüyüşünün ayak sesleri... Hayır hayır! Zafer şarkısı sanki. Netleştirmek
için nefesimi tutuyorum. Evet, sesler uğultudan sıyrılıp etek-emiğe
bürünüyor... Netleşti işte! Bakın dağın kalbi nasıl dile geliyor:
"Neden
böyle heybetliyim biliyor musun? Binlerce yıldır ne yiğitler yaslandı göğsüme,
ne deli fırtınalar koptu şu başımda... Ne tufanlar gördüm, ne boranlar...
Şu
önünde uzanan ve ucu bucağı görünmeyen patikalardan kaç milyon adım geçti!
Kaç
sevdalı, kaç yoldaş, kaç dost...
Kaç
acılı yürek ama bir o kadar da öfkeli!
Ne
süngüler battı kalbimin tam ortasına 'ay' bile demedim! Adını bilmediğim nice
bomba, kaç parçamı aldı sayamadım! Kaç milyar mermi yedi şu koca beden!
Çetelesini tutmaya çalışsaydım başım böyle dik olmazdı!
Hem
biliyor musun; kendimi bildim bileli hiç uyumadım... Tam 2625 yıldır gözümü
bile kırpmadım! O'nun öncesi hep karanlıktı bana ve uykunun tatlı, aynı zamanda
öldürücü kollarındaydım. O gün ki Mezopotamya aydınlığa kavuştu, uyumadım bir
daha! Ebedi nöbetçisiyim aydınlığın zaferinin!
O
yüzdendir ki, ilk benim zirvelerimde yakılır Newroz ateşi!
Kadınlı-erkekli
gençlerin ellerinde meşalelerle bana doğru yürümeleri, beni Anka kuşu gibi
yeniden yeniden doğurur... Bu sebepten hiç yaşlanmam!
Bazen
yüreği sevgiden kabarmış olanlarınızın sitemini duyarım "Hem bu kadar
heybetli ve yücesin hem de evlatlarını koruyamıyorsun" diye... Ama kızmam
hiçbirinize. Çünkü biliyorum göğsümün orta yerinde alnı açık savaşan genç kadın
ve oğullar ölümden bir an bile korkmadılar. Düşmanları onların özgürlüğe olan
inancından doğan cesareti karşısında şoka girdi! Kimi zaman korkusundan
ağladı... Gidişlerine hepiniz gibi üzülsem de 'Bu inançlı çocuklar benim
çocuklarım' demekten hep gurur duydum...
Ne
olayların, ne kahramanlıkların tanığıyım! Şu uzun ömrümde zalimlerin zulmünün
yanına kar kalmadığını, direnen ve hak eden mazlumların zaferini gördüm!
Mazlum
Doğan'ın, Zekiye'nin, Rahşan'ın, Berivan ve Ronahi'nin yaktıkları ateşi
gördüm...
Ve
sonrasında onların ardıllarını... Ateşle sınanan bir halkı, ateşin kendini
yakacak başka bir şeyin varlığına şok oluşunu gördüm!
Ve
ateş...
Ateş,
dağın uykudan uyandığından beri dostuydu...
Ve
cümle insanlığın sırdaşı... En çok da dağlıları dinledi ateş, binlerce yıldır
'DAĞLI' olarak bilinen Kürtleri... Ateş bir anlamda yazılmayan Kürt tarihinin
en canlı tanığıydı... Kürtlerle arasında çok içsel bir bağ vardı. O, Kürtlerin
hem sırdaşı hem de tanıklığını yaparken; Kürtler de O'na hayat verdi... Ateşin
hala bu kadar yakıcı olması, sönmesine izin vermeyen Kürtler sayesindedir!
Kürtlerin
kadim dostu ateşin de kendi gününe dair söylemek istedikleri var...
'Bu
bahar başka' diyor ateş bize...
"Bu
Newroz başka Newroz...
Bu
Newroz Sakine'nin, Rojbin'in, Leyla'nın Newrozu...
Öyle
bir ateş yaksın ki Dersim şavkı Paris'e, Öyle bir ateş yaksın ki Elbistan şavkı
Amed'e,
Öyle
bir ateş yaksın ki Amed, şavkı Mersin'e yansısın...
Mahabat,
Süleymaniye, Serekani'de öyle bir ateş yakılsın ki şavkı İmralı'daki evren
yürekli özgür insanın gözlerine yansısın..."
Dağ
ve ateş öyle bir zamanlamayla ruhuma giriyor ki; tam isabet.
"Dağlarına
bahar gelmiş memleketimin..." dizelerini canlı şahidi oluyorum...
İlk
çiçekler topraktan başını usulca çıkardı, yağmur tüm bereketiyle yağıyor...
Tarihin
canlı tanıkları ateş ve dağın yıllardır yeni bir dostu var: GERİLLA!
Kürt
halkının en seçkin yiğit kadın ve erkekleri mükemmel bir uyumla dilden dile
yazılan tarihi bedenleriyle yazıyor...
Bu
mükemmel uyum içerisinde bir damla olabilmek ne güzel... Ve ne de çok kendimim
bu hisle...
... 2013
Newroz'unda Medya Savunma Alanları'nda yazılmıştır ...