21 Eylül 2016 Çarşamba

#SûrGünlüğü (3. BÖLÜM)

Direnmeyi miras bıraktılar




Çok zorumuza gitse de, cenazeleri alma girişimlerimizin bedelsiz olmayacağı ve yeni kayıpların yaşanabileceği ihtimalinin yüksek olmasından dolayı arkadaşlarımızı alamıyorduk. Her iki arkadaşın cenazesi bir aya yakın süre boyunca orada kaldı.
08 Eylül 2016 Perşembe | (yayınlandığı tarih)

SÛR direnişi günlüğü  / 3. Bölüm




* Ayrıştırmayı kolaylaştırmak adına yaptığımız açıklamaları italikle gösterdik; bunlar dışındaki bütün cümleler, direnişçilere aittir.

Sur Direnişi günlüğünde yaşananlara dair yazılanlar, bir arada olmanın, aynı yolda kutsal bir yürüyüşe çıkmanın ve bu yürüyüşün çarpıcı resimlerine dair akıllara gelenlerin en serti, en çarpıcısı ve en tarihi olanıydı. Bu amansız saldırılara karşı büyük bir cesaret örneğiyle kafa kafaya vermiş genç bir grubun arkadaşlıkları, birbirlerine olan bağlılıkları ve birlikte yaşadıkları yanında bu birlikteliğin ani gidişler ve kahramanca hikayelerle son bulması, direnişçiler için en acı verici olanıydı. Ancak buna rağmen bu amansız direnişi sürdürmek, gidenlerin vasiyeti gereği gitmeyi anlamlandırmanın tek yoluydu. Bu yüzden Sur direnişi için yitirilen her bir genç adım adım örülen büyük zaferin tarihi taşlarıydı.



Yoğurt Pazarı’na düşmanın yönelimi gerçekleşmiyordu ama ilk günden itibaren sürekli bir arayış içerisinde olan Delil arkadaş eylem gerçekleştirmeyi başarabiliyordu. Dört Ayaklı Minare’den Çardaklı Hamamı mevzisine kadar olan alanın sorumluluğunu Delil arkadaş üstlenmişti. Kendisiyle beraber yaşları 13-14 civarlarında olan birkaç arkadaş o alanın güvenliğini sağlıyordu. Buna rağmen hiçbir zaman “Arkadaş ihtiyacımız var” diye bir talepte bulunmadı. Hazırlık dönemi boyunca tek bir mevzinin yapımıyla ilgilenen Delil arkadaş, çatışmaların başlamasıyla birkaç gün içerisinde bulunduğu alanı genişletip yeni mevziler yapmaya başlamıştı. Delil arkadaş, sürekli olarak düşmanı vurmanın yoğunlaşması içerisindeydi. Burada, yani Sur’da büyümüş ve tüm sokaklara oldukça hakimdi. 23 Aralık’ta yaşanan durum hepimizi zorlayan bir durum olmaktaydı. Mustafa arkadaş nasıl ki Kurşunlu’dayken “sırtımız sağlamdır” diyorduysak Yoğurt Pazarı için de Delil arkadaş aynı güveni bize veriyordu. Fakat bu sefer durum farklı olmuştu. Seslerin okuldan geldiğine yönelik kuşkular üzerine, düşmana darbe vurma amacıyla, Delil arkadaşın ısrarı üzerine oldukça yanlış bir tarz ile okula girilmeye çalışılmıştı. Okulun bahçesine bakan binanın birinci katından duvar delinerek merdiven yardımıyla aşağı, yani okulun avlusunu gören başka bir binada konumlanmış olan düşman, Mazlum (İsa Oran) ve Delil (Mesut Seviktek) arkadaşları şehit düşürdü.
Duvar delerek ilerlemenin riskleri çoktu. Duvarın arkasında nelerin olduğunu bilmemekle beraber eğer düşman varsa dahi pusu atıp bekleyeceği aşikardı. Çünkü duvar kırılırken neredeyse 100-150 metreye kadar kırma sesi yayılıyordu. Aynı yöntemi defalarca kullanan düşman gücüne nasıl ki bizler darbe vuruyorsak, aynı şekilde düşmanın da pusuda bekleyip darbe vuracağını tahmin edebilmek gerekiyordu. Cenazeleri almak için çok uğraşılmasına rağmen düşmanın pusuda bekliyor olması buna engel oldu. Diğer yandan düşmanın cenazeleri aldığı bilgisinin bir şekilde yayılmış olması, yeni girişimler yapmamızı engellemişti. Düşman cenazeleri almamış ve pusuda beklemeye devam etmişti. Arkadaşlar Aralık ayının 23’ünde şehit düştü, cenazelerin alınmadığını 10 Ocak gibi fark ettik. Her iki arkadaş da ilk şehit düştükleri pozisyondaydı ve yağan kardan dolayı simaları tam olarak seçilemiyordu. Mazlum arkadaşın silahı bir sopanın yardımıyla alınmıştı. Cenazeleri alabilmek için tekrardan harekete geçildi fakat düşman pusuda beklemeye devam ediyordu. Çok zorumuza gitse de, cenazeleri alma girişimlerimizin bedelsiz olmayacağı ve yeni kayıpların yaşanabileceği ihtimalinin yüksek olmasından dolayı arkadaşlarımızı alamıyorduk. Her iki arkadaşın cenazesi bir aya yakın süre boyunca orada kaldı.

Mazlum arkadaş nerede ihtiyaç varsa oradaydı



Mazlum arkadaş yönetimde yer alan bir arkadaştı. Canlılığı ve pratik zekasıyla kolay çözüm üretebilen ve karar verebilen bir yapıya sahipti. Askeri tecrübesi çok olmamasına rağmen duvar kırıldıktan sonra aşağı inilmemesi gerektiğini belirtmiş fakat arkadaşların ısrarı üzerine kabul edip önden kendisi gitmişti. Gençlik kadrosu olan Mazlum arkadaş, hangi mevzide ihtiyaç varsa o mevzide yer alıp güç veren bir arkadaştı. Yönetimden Mazlum arkadaşın ve mevzi sorumlusu Delil arkadaşın şehadeti en ağır kayıplarımız olmuştu. Yoğurt Pazarı’nı yanındaki iki genç ile tutan Delil arkadaşın yerine 6 arkadaşın düzenlemesi yapılarak yaşanan boşluk ancak doldurulabildi. Mazlum arkadaşın yerine de Devrim arkadaşın düzenlemesi gerçekleşti.



Devrim (Raman) arkadaş yönetim düzeyinde direnişte yer alan bir arkadaştı. İlk gelişinde Hasırlı mevzisindeki pratiğe dahil oldu. Çok alanı dolaşıp tanıma fırsatı ve yine şehir savaşının nasıl olduğunu anlama fırsatı bulamadan çatışmalara dahil oldu. İlk başlarda kısmi bir yalpalanma durumu yaşasa da kısa sürede en aktif katılımın sahibi olan ve büyük güç veren arkadaşlardan olmayı başardı.

Ararat arkadaş ısrarla suikastçi olmak istiyordu
22 Aralık’ta Ararat arkadaş (Serhat Doğan) şehit düştü. Direnişin başından itibaren sürekli karnas silahını kullanmak için ısrar eden bir arkadaştı. Silah verildikten birkaç gün sonra Çardaklı tarafında binanın çatısına çıkarak 3-4 mermi atan ve orada yerinin deşifre olmasından dolayı başından vurularak şehit düşen Ararat arkadaşın cenazesi dışarı çıkartıldı. 20 gün boyunca çatışmaların ve düşman saldırısının hiç durmadığı sağlık ocağı mevzisinde en moralli katılımı sağlayan Ararat arkadaş, ısrarla suikastçi olmak istiyordu. Bu temelde isteği yerine getirildi. Çatılardan suikast yapmak çok çok riskliyken bir yerine birden fazla mermi atılmış ve yer deşifre olmuştu. Düşman ilk günden beri sürekli çatıları tararken, kendisi için hedef haline getirirken, kullanılmaya çalışılması ya anlık olmalıydı ya da hiç kullanılmaması gerekmekteydi.



Mardinkapı Okulu’nun bir karakol gibi kullanılmaya başlanmasından sonra düşman, Yenikapı taraflarına doğru ilerlemeye başlamış ve aramızda özgün mevzi olarak adlandırdığımız mevziye çift taraflı saldırı başlatmıştı. 2 metre genişliğinde ve 2 metre yüksekliğindeki mevzi, birkaç tank atışından sonra dağılmıştı. Düşmanın yeni hedefi Süleyman Nazif Okulu’ydu ve okula doğru ilerleyişini iki hattan gerçekleştiriyordu. Birinci hat için geniş cadde bulunurken, ikinci hat için özgün mevzinin olduğu dar sokaktaki evler tank atışları ile yıkıldıktan sonra kepçe ile temizlenip cadde haline getiriliyordu. Zırhlı aracın dahi geçemediği sokaktan tank geçirilip okula varıldı. An be an düşmanın ilerleyişi geciktirilip darbe vurulmaya çalışılırken 30 Aralık’ta Devran arkadaşın (Ramazan ÖĞÜT) şehadeti yaşandı. En genç arkadaşlardan biri olan Devran arkadaş, gece dürbünü ile caddeyi kontrol ederken başından vurulmuş ve şehit düşmüştü. Caddenin kullanılmaması gerektiği konusundaki tüm uyarılara rağmen kullanılmış ve aynı gece Kasap arkadaş da sağ bacağından ağır yaralanmıştı. Kasap arkadaşın hayati tehlikesi yoktu fakat bacağındaki kemikler kırılmıştı.

İlerleyişimiz duvarlar delinerek sürüyordu



Yaralılarımızın sayısı gittikçe artıyor, bu da bizleri zorluyordu. 13 Aralık’ta Zozan arkadaş ayağından yaralanmış ve bir aydan fazla yerde kalmıştı. Yine Nuda (Nûcan Malatya) arkadaş ayağından yaralanmış ve bir aya yakın yerde kalmıştı. İsmail (Lezgin) arkadaş ayağından yaralanmış ve bir süre dinlendikten sonra yaralı haliyle sabit bir evde sokağın denetimini almak için nöbet tutuyordu. Parça kemiğe isabet ettiğinden dolayı halen topallıyor.
Süleyman Nazif Okulu hattına çekilmenin sebebi yine hattımızın kesilmesi ve arkadaşların darbe yeme ihtimalinin yüksek olmasından dolayıydı. Yeni hattımız Sağlık Ocağı, Süleyman Nazif ve Mardinkapı Okulu şeklindeydi. Düşman, saldırılarını paralel bir şekilde ilerletmeye çalışıyordu. Yılbaşı gecesi oluşan bu yeni hat bir çizgi halinde doğusunda (Yenikapı tarafı) düşman, batısında bizlerdik. Saldırının esas yönü doğudan gelişirken, diğer yönlerden de düşmanın saldırı hazırlıkları gelişiyordu. Bugünlerde havanın kar yağışlı olmasından keşif uçakları uçuşlarını yapamıyordu. Bu fırsatı düşmana darbe vurma ve alanımızı genişletme temelinde kullanmaya çalışmak etkili oldu. Yoğurt Pazarı, Dört Ayaklı Minare ve Emniyet Fırını hattımızı Gaziler Caddesi’ne doğru -düşmanın mevzilerine doğru- ilerletmeyi esas alıyorduk. İlerleme, duvar delmek temelinde gerçekleşiyordu.

Kaçan düşmanın geride bıraktığı malzemeler
Sur direnişi süresince Türk ordusu, boyutları iç savaşı da aşan bir düzeyde ordunun da dahil olduğu kapsamlı saldırılarını sürdürürken özel savaşı da etkili kullanıyordu. Özellikle yaşadığı ağır kayıpları, ölü sayısını gizliyor ve medya aracılığıyla her gün süslü hikayelerle kazanılmış sahte zaferler inşa ediyordu. Buna karşı Sur direnişçileri silah ele geçirmeyi önemsiyorlardı. Ele geçen her silah sonuçta kayıpların kanıtıydı. Şehir savaşının silah ele geçirmeye imkan sunmayan koşullarına rağmen direnişçiler, özellikle direnişin son süreçlerinde çok sayıda silah ele geçirmişti. 
Buna karşı Sur’da ağır kayıplar veren AKP ve onun savaş güçleri birebir ve göğüs göğse çatışmadan tümüyle kaçınıyor, tekniğe dayalı yıkıcı bir savaşı tırmandırıyordu. Mahalleler ve sokaklar artık obüs ve havan atışlarıyla da dövülmeye başlanmıştı. Yine direnişçilerin tam olarak çözemediği ve savaş suçu kapsamında sayılabilecek yeni silahlar Sur üzerinde deneniyordu. 

Düşmanın üzerinden silah kaldırma bir hedef olarak sürekli gündemimizdeydi. Kar yağışı fırsat bilinerek yapılan operasyonlarda düşmanın önceden girdiği hatlara girildi ve daha önce yaşanan çatışmalarda düşmanın kaçarken geride bıraktığı bir melez silahı, termal dürbünüyle beraber ele geçirilmişti. Bu tüm arkadaşlarda büyük bir moral oluşturmuş ve silah kaldırma hedefini daha da güncelleştirmişti. Şu an (67. gün) itibariyle düşmanın 4 melez, 2 termal dürbünü, 2 kalkan, yaşamsal malzemeleri ve birkaç çantası ele geçirildi. Cenazeler ile henüz tam temas sağlanmamış da olsa kaçan düşmanın geride bıraktığı malzemeler moral güç oluşması açısından önemliydi.

Düşman ilerleyemedikçe tekniğe sarılıyordu
Düşmanın Süleyman Nazif Okulu’nun içine girebilmesi için öncelikle boşaltmış olduğumuz alanlarda operasyon yapıp bizlerin oralarda olup olmadığını netleştirmesi gerekmekteydi. Bırakmış olduğumuz birkaç basmalı mayınımız düşmanda patladı ve ilerleyişini daha temkinli yapmaya zorladı. Bu da bize zaman kazandırıyor ve yeni hazırlıklarımızı güçlendirmemizi sağlıyordu. Mardinkapı Okulu’nda yaptığımız hatayı tekrarlamayıp bu sefer okulun içine de mevzilenilmişti. Düşmanın okula girişi beklediğimizden daha uzun süreyi almış ve ancak 9. gün (Süleyman Nazif Okulu’na çekilişimizin 9. günü) bu gerçekleşmişti.
Bizler için daha dar sokaklarından dolayı kırmızı çizgilerimiz diye adlandırdığımız bu hatta, düşmana daha ağır darbeler vurabilir pozisyondaydık ve öyle de oluyordu. Fakat bir sorun vardı, o da düşmanın ilerleyemedikçe tekniğe sarılıyor olmasıydı. Mevzilendiğimiz evler teker teker tanklarla vuruluyordu. Zaman ilerledikçe düşmanın kullandığı teknik de artıyordu. Ocak ayının ortalarından itibaren 60’lık havanları da kullanmaya başladığını patlamamış güllelerden anlıyorduk. Anlayamadığımız birçok bomba ve silah çeşidini de kullandığını biliyoruz fakat tam olarak hangi silahlar olduğunu çıkaramıyoruz.

‘Orada biz kalırız’
Savaşı kazanılır hale getirenin fedakarlık olduğunu belirtiyordu, YPS direnişçileri. Feda etmek, fedakarlıkta bulunmak, arkadaşının önüne geçmek, arkadaşını sırtlamak, arkadaşın için savaşmak... Bunlar anlatılmayı hak eden bir direnişin en temel harcıydı. Sur Direnişi, bunların yüzlerce örneği ile doluydu. Özellikle direnişin büyük komutanı Çiyager için anlatılanlar ve günlüğün teyit ettikleri, Çiyager’i tarihi bir direniş komutanı haline getiren temel vasıflardı. O çatışma ortamında mevziden mevziye koşan, arkadaşlarının sorunlarına çare bulan, deyim yerindeyse direnişi çekip çeviren, iki sözüyle zifiri bir karanlık gibi çöken karamsarlığı yerle bir edip büyük bir mücadele etme coşkusu yaratan Çiyager, bu direnişin bayrağı olmayı böylelikle hak ediyordu. Çiyager gibi onlarca direnişçi bedel ödemede en birinci olmanın erdemiyle mevzilerinde direnişlerini sürdürdü.

Doğu hattımızın en solunda, Sağlık Ocağı mevziimiz olan binada Agir (Velat Bilen) arkadaş sorumluluğunda olan arkadaşlar, sağa doğru Rêber, Cahit ve Felat arkadaşların kaldığı bina, okulun arka tarafında Xerzî, Ş. Yılmaz (Turgay GİRÇEK), Delal, Berivan, Sarya arkadaşlar ile birlikte 15 civarında arkadaş yer alıyordu. Bu cephenin sorumluluğu Şîlan arkadaştaydı. Fakat çatışmaların başından itibaren sürekli çatışmaların en yoğun olduğu cephede Çiyager arkadaş birebir yer alıyor ve mevzilerde arkadaşlar ile birlikte nöbete dahi katılarak büyük güç veriyordu. Süleyman Nazif Okulu’nun sağındaki evlerde mevzilenmiş olan bölgeye Delal, Berivan ve Sarya arkadaşların düzenlemesi gerçekleşmişti. O evlere bir yandan tank vururken bir yandan da düşmanın sızma ihtimalinin yüksek olduğu evlerdi. Her üç arkadaşın da “Orada biz kalırız” diyerek öneri yapmaları örnek bir duruştu.

Yüreğine kötülük uğramamış Sarya arkadaş...
Sarya arkadaş, en genç kadın yoldaşlarımızdandı ve savaş tecrübesi ya da herhangi bir eğitim alma durumu yoktu. Fakat düşmanı vurma istemi ve cesareti örnek alınacak bir duruştu. Henüz kötülüğün uğramadığı temiz yürekli Sarya arkadaşa, başına taktığı kırmızı bezden dolayı ‘kızıl ordu’ diye hitap edilmeye başlanmıştı. Sokaktaki düşmanın hareketliliğini gözetlemek için başını pencereden çıkararak bakmanın tehlikeli olduğunun anlaşıldığı ve uyarıldığı bir dönemde pencereden ayna kullanılmadan bakılmış ve Sarya arkadaş başından vurulmuştu. 8 Ocak’ta yaşanan şehadetin dersleri büyüktü.
Başından beri tuttuğumuz alan, Süleyman Nazif Okulu’nun da düşmanın eline geçmesiyle yarı yarıya oluyordu. TC devleti işgal edilmemiş yeni topraklara saldırır gibi tüm ordusu ve tekniğiyle saldırıyor ve teslim almak için tüm yol ve yöntemleri deniyordu. Kendi askeri gücünü ortalama 10 günde bir değiştirip yenilerken bizler, verdiğimiz yaralı ve şehadetlere rağmen daha fazla direnmeyi esas almak zorundaydık. “Ablukaya al, elektriğini kes, ordunun tüm cephanesini istediğin kadar kullan, oradaki direnişçiler lojistiksiz kalsın ve teslim olsunlar” üzerinden yapılan hesaplar tutmuyor ve direniş bir türlü kırılamıyor, bu da düşmanımızın öfkesini her geçen gün arttırıyor ve daha çılgınca saldırılar yapmasına sebep oluyordu. Varsın kudursunlar, direniş kırılmayacaktır.

Patlamadı ki!
Doğudan (Yenikapı tarafından) saldırılarını yoğunlaştıran düşmana ağır darbeler vurulmaya devam ediliyordu. Bir binaya giren düşman ile sıcak temas sağlanmıştı. Kürt askerlerin ve korucuların konuşturulmasıyla teslim ol çağrıları Kürtçe yapılırken arkadaşlar teslim ol çağrılarını iade edip sonuna kadar direnileceğini Türkçe belirtiyordu. Düşmanla bu şekilde birçok diyalog kuruldu. Sınırlarımızı birçok zaman sadece bir duvar oluşturuyor ya da dar bir sokak. Atılan ve patlamayan el bombalarını birbirimize iade ediyor ve “patlamadı ki” diye düşmanla alay ediliyor ve tahrik ediliyordu. Sokak kullanılarak karşıdan karşıya geçişler için asılan perdelerin arkasından koşarak geçişler sağlanmaya çalışılıyordu. Sokaklar artık daha tehlikeli olmaya başlıyor. Bunun için Paşa Hamamı kapısından (Yenikapı Sokak’tan) sokağın diğer tarafına yarı yer altı bir geçiş tüneli yapıldı. Tankın vuruşlarına karşı da tedbir olarak düşünülmüştü.
Yönetimden Nuda (Nûcan Malatya) ve Delil arkadaşlar da yaralıydı. Delil arkadaş 5 Ocak’ta yaralanmış ve 10-12 gün dinlenmek zorunda kalmıştı. Yönetim düzeyinde yaralanmalar hem arkadaşların moralini etkiliyor hem de denetimin zayıflamasına neden oluyordu. Yaralı arkadaşlar da bu durumu bildiğinden psikolojik olarak rahat olamıyorlardı.

YARIN:
* Efsane YPS şehidi:  Yılmaz Xerzî arkadaşın halayı  
* İki taktik 

Doğan ÇETİN